Derin mavi suların altında, ışıltılı bir şehir vardı. Bu şehrin adı Işıldakent’ti ve burada her şey dans ederdi. Balıklar yüzerek dans eder, deniz yosunları rüzgarla sallanırken bile bir dansın içindeydi. Işıldakent’in en sevilen dansçısı, küçük bir deniz kızı olan Lila’ydı. Lila’nın yüzgeçleri rengârenk ışıklar saçardı ve o dans ettikçe etrafındaki her şey büyülenirdi.
Bir gün, Lila her zamanki gibi şehrin merkezinde dans ederken, garip bir şey fark etti. “Ne oldu bu gölgelere?” diye mırıldandı. Normalde sakin sakin kıvrılan gölgeler, bugün tuhaf bir şekilde hareket ediyordu. Güneş ışınları suyun içinden geçerken, gölgeler kendi kendilerine dans etmeye başlamıştı!
“Bakın! Gölgeler dans ediyor!” diye heyecanla bağırdı Lila, arkadaşı Pofuduk’a. Pofuduk, şişko bir balon balığıydı ve her şeyi komik bulurdu. “Hahaha, belki de onlar da bir dans yarışmasına hazırlanıyor!” dedi göbeğini sallayarak.
Lila ve Pofuduk, gölgelerin peşine düştü. Gölgeler onları şehrin en gizli köşesine, dev bir deniz kabuğunun önüne götürdü. Kabuğun içinden yumuşak bir melodi duyuluyordu. Birden, gölgeler bir araya gelip şekillendi ve küçük bir denizcinin gölgesini oluşturdu. “Ben Mavi Gölge,” dedi sırıtarak. “Işıldakent’i eğlendirmek için buradayım!”
Lila, Pofuduk ve Mavi Gölge, birlikte harika bir dans gösterisi yaptı. Gölgeler ışıkla oynarken, deniz canlıları etraflarında daireler çizdi. Işıldakent, o gün hiç olmadığı kadar coşkuluydu. Ve o akşam, Lila yatağına uzandığında, gülümseyerek düşündü: “Bugün gölgeler bile dans etti. Belki yarın yıldızlar da bize katılır!”